6 Şubat 2015 Cuma

JOHANNESBURG

      

  JOHANNESBURG    

     Ne zaman gitmeliyim diyorsanız kesinlikle biz yazın, onlar ise kışın son aylarını yaşarken gitmelisiniz derim. En güzeli Ağustos-Eylül -Ekim-Kasım aylarında gitmek, çünkü hem bütçeniz açısından hem de bahar havasından dolayı en güzel aylar diyebiliriz. Eğer Kasımdan sonra ki aylar gitmeyi düşünürseniz, orada yaz mevsimini yaşarsınız. Gezmek için havalar çok sıcak olacak, sezon sebebiyle fiyatlar tavan yapacak ve eğer Capetown' a geçecekseniz sıcağa rağmen denize pardon okyanusa giremeyeceksiniz. Zira kutuplardan gelen soğuk akıntı sebebiyle deniz suyu sıcaklığı en fazla 8 dereceyi görebiliyormuş. Ha bi de unutmadan hemen hemen aynı boylamda olduğumuzdan dolayı aramızda sadece 1 saat fark var, bu nedenle jet-lag da yaşamıyorsunuz.
 
     Neden Johannesburg - Capetown derseniz balayı için Avrupa dışında egzotik, farklı kültür ve biraz da rahat arıyorduk, sonra eşimin aklına 10 sene önce eşiyle Johannesburg’a yerleşen çocukluk arkadaşı gelince tamam Güney Afrika’ya gidiyoruz dedik.

     Arkadaşımızla irtibat kurup, programımızı yaptıktan sonra, 3 ay önceden THY’den uçak biletlerimizi aldık. Şunu bilin ki 9 günlük gezimizde en pahalı şey uçak biletleriydi:) Sezon olmadığı için otellerden tuttun, turlara kadar her şey o kadar uygun fiyattı ki hepsini tek tek anlatacağım, hele o yediğimiz muhteşem etlere ödediğimiz komik rakamlar, “sırf et yemek için bile Güney Afrika'ya gidilir.” derim

     Ağustos ayında İstanbul’da ki bunaltıcı sıcak havayı bırakıp serin Güney Afrika’ya doğru yola çıkıyoruz. 9 saatlik yolcuğumuzdan sonra ilk durağımız arkadaşlarımızın yaşadığı Johannesburg’tu. Maalesef size havalimanından şehir merkezine ulaşım bilgileri veremeyeceğim. Çünkü havalimanından arkadaşımız aldı ve 2 gün evinde misafir olduk.


     Johannesburg’a burda herkes Joborg diyor. Ve sizi hayal kırıklığına uğratacak en önemli ilk bilgiyi veriyorum. Joborg dünyanın hemen hemen en tehlikeli bölgelerinden biri ve siyahlar beyazlara karşı inanılmaz öfkeli. Bunun sebebi ise bilindiği gibi dünyanın en büyük altın ve elmas rezervleri bu ülkede ve beyazların elinde. Beyazlar paraya para demezken siyahlar teneke barakalarda sefil bir hayat yaşıyorlar. Ve zenciler için her gördükleri beyaz, yolunacak bir kaz:( Bu sebepten dolayı kendimizi pek güvende hissedemedik. Size şöyle desem az çok halimizi anlarsınız, şehir merkezinde arabayla gezerken bile camları açıp fotoğraf çekemedik. Aşağıda gördüğünüz fotoğraflar arabanın içinde çekildi.






Soccer City 1987 yılında inşa edilen stadyum 11 Temmuz 2010'da 2010 FIFA Dünya Kupası Finali'ne ev sahipliği yapmıştır. Stad kapasitesi Dünya kupası için 78.000'den 94.700'e çıkarılmıştır. Güney Afrika'nın en büyük stadıdır. 

      Şehir çok enteresan bir tarafta lüks evler, muazzam caddeler, bol yeşillik, diğer tarafta düzensiz sokaklar, teneke evler, sefil bir hayat… Evlerde ki göze çarpan güvenlik sistemleri, her tarafta ki tel örgüler ve örgülerde ki danger yazıları sizi ister istemez ürkütüyor.



Modern Güney Afrika'nın kurucusu ve siyahî ilk devlet başkanı olan Nelson Mandela'nın evinin önü…Ne bir güvenlik ne de bir koruma vardı.
Bizim gezimizden 3 ay sonra vefat etti. Hayat hikayesini mutlaka okumalısınız.


http://tr.wikipedia.org/wiki/Nelson_Mandela


Nelson Mandela Meydanı

       
     Johannesburg’ da görülmesi gereken yerlerin ilk başında Lesedi Kültürel Köy turu geliyor. Burada 3 farklı kabilenin yaşam şekillerini, danslarını, kıyafetlerini, evlerini kısacası tüm hayatlarını canlı canlı izliyorsunuz. Hatta Mandela’nın doğduğu eve kadar görüyorsunuz. Dövüş ve av sanatlarını, danslarını görüp onlarla dans edip bol bol fotoğraf çektiriyorsunuz. Gösteri sonunda hep beraber yöresel yemeklerini yemeye çalışıyoruz, fakat sadece ekmek yiyebiliyorum. Yemeklerinin güzel olduğunu söyleyemeyeceğim bizim pilava benzer lapa pilavları, ne ile yapıldığı belli olmayan sosisleri ve timsah eti yenilecek şeyler değildi. Yöresel yemekleri güzel olmayabilirdi ama merak etmeyin restaurantlarda, hem damak lezzetinize hem de kesenize uygun harika yemekler bulabiliyorsunuz.

                         

















      
      Kanlı canlı kabile hayatını gezdikten sonra 15 dk. uzaklıkta ki Lion Park’ a gidiyoruz. Burada önce hayvanat bahçesini geziyor, yavru aslanları sevip, aşağıda ki havalı fotoğrafı çektiriyoruz. Zürafayla bildiğiniz aşk yaşıyoruz :) İğrenç dili dışında harika bir hayvan, zaten dilleri bildiğiniz zımpara kağıdı gibiymiş sebebi ise ağaçlardan dal, yaprak yemekten …Vahşi köpekler ve gelincikleri de gördükten sonra bu arada siz bu gelinciklerin öyle şirin ve masum olduklarına bakmayın, koca bir timsahın ağzından girip tüm iç organlarını midesine indirip tekrardan girdiği yerden çıkan anasının gözü hayvanlar olduğunu belirtmekte yarar var, neyse nerde kalmıştık…Sonra kapalı ciplere atlayıp aslanların olduğu alana gidiyoruz. Ve sonunda yapay bir parkta da olsa dünyada sayılı bulunan beyaz aslanları ve diğer aslanları görüyoruz. Nasıl hayvanlar onlar öyle, nasıl heybetli, nasıl gösterişli eee boşu boşuna onlara ormanların kralı demiyorlar…


























 
Ve karşınızda National Geographic' ten tanıdığımız meşhur aslan terbiyecisi Alex Larently...










     İkinci gün Montecasino’ ya gidiyoruz. Burası büyük bir alan üzerine kurulmuş. Eski İtalyan mimarisi tarzında bir otel, büyük bir meydan ve kumarhanelerden oluşuyor. Kumarhane bölümünde alışveriş yerleri ve kumar oynanacak yerler var. Üstü kapalı, yukarı bir bakıyorsunuz akşam bir bakıyorsunuz gündüz oluyor. Kumar oynan kısmı ise hep gece şeklinde dizayn edilmiş. Çok şık dekor edilmiş restauranlar da var. Anlaşıldığı gibi tamamen buram buram Avrupa kokan bir yer.



















     






     Üçüncü gün 2 günlüğüne Johannesburg ’a 150 km uzaklıktaki Pilanesburg’a safariye gitmek üzere araba kiralayıp, yola çıkmak için hazırlanıyoruz. GPS ayarlarını yapıp, arkadaşımızın “Sakın yolda durmayın, arabanız bozulursa polis gelse bile camları açmayın ve hemen beni arayın vs.” nasihatlarını dinledikten sonra 3,5 ata ata yola koyuluyoruz. Yolumuzun üzerinde meşhur Sun City’nin olduğunu öğrenince buraya da uğruyoruz. Sun City birkaç lüks otelin bulunduğu tatil köyü tarzında bir yer. Eğlenceli bir yer arıyorsanız 1-2 gece burada konaklayıp yapay Afrika’yı doya doya yaşayabilirsiniz. Eğer Sun City’ i merak ediyorsanız gitmeden önce iki ailenin Sun City’de ki keyifli ve komik tatillerini anlatan Blended ( Karışık Aile ) adlı filmini izleyebilirsiniz.












        






Dünyanın en iyi otelleri arasında gösterilen, Sun City' nin içinde bulunan kubbeleri fildişinden yapılmış, 7 yıldızlı otel The Palace Of The Lost City...Sadece kapısından resim çekebildik. Otelin gerçek görüntüsü aşağıda. 











EN LÜZUMLU BİLGİLER:



1-      Para birimi Güney Afrika Randı ( 1 ZAR : 0,210 TL ) , Kısacası 100 zar’ ı 20 TL olarak hesaplarsanız, alışveriş yaparken çok kolay hesap yapıyorsunuz.
2-      Gündüzleri kısa kollu tişört,  akşamları uzun kollu polar switşört , ayaklara da en rahatından bir spor ayakkabı ile rahat bir tatil geçirebilirsiniz.
3-      En güvenilir yerler AVM’ler, siz siz olun eğer araba kiralarsanız sakın arabanızda eşyalarınızı bırakmayın, ne olur ne olmaz L
4-      Müslüman nüfusun fazla olması sebebiyle yemek konusunda sıkıntı çekmezsiniz. Etleri ve sushileri harikaydı. İki kişi iyi bir yemek, ortalama 40-50 TL hesap ödüyorsunuz. Elmalı biralarını şiddetle tavsiye ediyorum. Tabi öncelik mutlaka şarapları tatmalısınız.
5-      Güney Afrika dünyanın en iyi şaraplarını üreten ülkelerin başında gelmektedir. En iyi ödüllü şarapların tanesi  yaklaşık 50 TL’ ye satılmaktadır. Marketlerden 5-10 liraya aldığınız şaraplar bile burada ki 100 TL’ lik şaraplarla yarışır derim.
6-      Siz siz olun sakın Lesedi köy turundan hediyelik eşya almaya kalkmayın 100 TL’ ye aldığınız eşya, hediye pazarlarında 20 TL’ ye bulabilirsiniz. Biz hediyelik eşya alışverişimizi Capetown  merkezinde her gün kurulan pazardan yaptık. Ve sakın bol bol pazarlık yapmayı unutmayın, söylenen fiyatının ¼ ‘üne kadar alabiliyorsunuz.
7-      Trafik sağdan akıyor, kornaya basmak saygısızlık ona göre , karşıdan karşıya geçerken adımınızı kaldırımdan attığınız anda tüm arabalar durup size yol veriyor.
8-      Hava 6 gibi aydınlanıp, 18:30 gibi kararmaya başlıyor.


       Safari maceramızı başka bir başlıkta yazmak üzere şimdilik Johannesburg yazımıza ara veriyoruz. Pilanesberg –Safari yazımızda görüşmek üzere…







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder