13 Şubat 2015 Cuma

PİLANESBERG


        Johannesburg’ dan kiraladığımız araba ile yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra Pilanesberg’ e varıyoruz. Yolculuk sırasında gerçek  Afrika ile de yer yer  karşılaşıyoruz. Birkaç kez arabadan inip fotoğraf çekmek istiyoruz fakat bunu pek güvenli bulmuyoruz. 




        Safari yapacağımız Pilanesberg National Park' a ulaşınca artık kendimizi güvende hissetmeye başlıyoruz. Sakın ola ki Park lafını duyunca belli sınırlarla çevrili içinde birkaç vahşi hayvanın yaşadığı bir alan düşünmeyin. Burası uçsuz bucaksız, sadece hayvanların gözlemlenmesi dışında, hiçbir müdahalede bulunulmayan tamamen doğal bir ortam. Ve bu ortamın bir köşesinde, ortama uygun mimaride yapılmış Shepherd’s Tree Game Lodge kalıyoruz. Otelimiz lüks ve sade bir otel. Kapıda bizi ıslak havlular ve rose şaraplarla karşılıyorlar. Bu gelenek her safari dönüşümüzde de devam ediyor. Fakat en makbule geçeni akşam döndüğümüz ve en çok üşüdüğümüz safari sonrası bizi sıcak havlu ve sıcak çikolata ile karşıladıkları akşamdı. Etrafı elektrikli tellerle çevrili, odalar tek katlı ev şeklinde dizayn edilmiş, kocaman bir banyosunun dışında balkonunda da duş bulunan ve sizi fazlasıyla huzurlu ve sakin hissettiren bir yer. Odanızdan çıkıp otelin lobisine yürümeniz yasak, telefon açıp golf arabasıyla gelen görevli ile birlikte lobiye ulaşabiliyorsunuz, ne me lazım bir leoparın çitleri aşıp oralarda bir dolandığını düşünün bakalım…







        Odamıza yerleşip, odamızın keyfine baktıktan sonra hayatımızın ilk safarisine çıkmak üzere hazırlanıyoruz. Ağustos ayında Güney Afrika’da kış mevsimi yaşanmasına rağmen hava soğuk değil. Saat 16:00 gibi safariye katılacak herkes otelin havuz başında toplanıyor, önce çay saati yapıp, gruplara ayrılıp üstü açık jiplere geçiyoruz. Bizim jip 5 kişiyiz ve rehberimiz Mr. Adam, 24 yaşında olup bizden daha heyecanlı:) Otelin kapısından peş peşe çıkıp ayrı yönlere giderek parka dalıyoruz.








        Yollar toz toprak, bizler şaşkınlık ve heyecan içinde etrafımıza bakınmaya başlıyoruz. O da ne daha 10 dk bile olmadan cipin tekerleği patlıyor. Çorak arazinin ortasında yarım saat tekerleğin değişmesini bekliyor, etrafımızı pür dikkat izliyoruz. 



       Tekrardan yola koyuluyoruz, biraz gittikten sonra telsizden anons geliyor. Diğer gruplardan biri aslan gördüklerini haber veriyor, o tarafa doğru hareket ediyoruz. Ve doğal ortamda ilk sevgili orman kralı aslanımızla göz göze geliyoruz. Nasıl kendinden emin nasılda heybetli, muhteşem bir yaratık olduğunu kendi de çok iyi biliyor. 



        Zebra, impala, gergedan sürülerine rastlıyoruz, hepsinin fotoğraflarını çekip, izliyoruz. Akşam gün batımında, etrafı güvenli bir göl kenarına yanaşıp mola veriyoruz. Göl kenarında ki ağaçların dallarında hiç görmediğimiz kuşlar görüyoruz. Mr.  Adam cipten içecekleri ve atıştırmalıkları hazırlıyor. Dünyanın bir ucunda, vahşi doğanın içinde, göl kenarında güneş batarken içeceklerimizi yudumlarken içimden şükrediyorum…







         Keyifli bir moladan sonra 2 saat daha turluyoruz. Hava artık kararıyor. Zifiri karanlık, tanımlanamayan sesler ve başımızı yukarıdoğru kaldırır kaldırmaz muhteşem gökyüzüyle karşılaşıyoruz. Kendimizi yıldızları avuçlayabilecek kadar yakın hissediyoruz. Safarinin en muhteşem anlarından birini yaşıyoruz. Öğrendiğimize göre gördüğümüz sadece Güney Küre’ de gözlenebilen, Güney Haçı adlı en önemli yıldız topluluğumuş.






        Yaşadığımız 3 saatlik inanılmaz bir deneyimden sonra otelimize geri dönüyoruz. Yemeğimizi yemek için otelin bahçesine yöneliyoruz ve muhteşem bir ambiyansla karşılaşıyoruz. Ateşler ve mangallar yakılmış, masalarda gaz lambası tamamen doğal bir ortam yaratmışlar. Yemekler ve sunumlar şahaneydi. Ama o kadar yorgunduk ki yemeğimizi yedikten hemen sonra sabah saat 5:30’ da tekrar çıkacağımız safari için odamıza dinlenmeye çekiliyoruz.




        Sabahın dört buçuğunda saat 05:30’ da hazır olmak için uyandırılıyoruz. Sabahın köründe söylene söylene uyanmaya çalışırken, odamız tekrar aranıp 10 dk içinde hemen lobide olmamız gerektiği, otelin önünde av olduğu haberini veriyorlar. Paldır küldür odadan çıkıp arabayı bile beklemeden lobiye doğru koşuyoruz. Hemen çiplere atlayıp avın olduğu yere gidiyoruz. 6-7 tane vahşi köpek impalayı iştahla yemeğe başlamışlar bile, görüntü ne kadar kötü olsa da bu da doğanın kanunu diyerek kendimizi teselli ediyoruz. 



        2,5 saat kadar parkta tur atıyoruz, iki filin ağaç için tutuştukları kavgayı keyifli izliyoruz. Sürülerce impala , zebra sürüleri görüyoruz. Sırf 1 saat boyunca leopar izi uzaktan da olsa görmeyi  başarıyoruz.





        2 gün boyunca sabah ve akşam olmak üzere 4 kere safariye çıktık. Ve şansımıza Big 5 in dördünü  gördük.  Big 5, aslan, leopar, fil, bufalo ve gergedandan oluşan, büyüklükleri için değil saldırganlıkta ilk beşe girdikleri için hayvanlara verilen isimdir. En çok leopardan etkilendik. Çok asil ve güzel bir hayvan vesselam …Otelimiz temiz ,konforlu ve yemeklerde güzel olunca safari turumuz beklediğimden çok daha iyi geçti. Eşimle ikimiz inanılmaz bir keyif aldık ve birkaç sene sonra tekrardan safariye çıkmak için birbirimize söz verdik. Safari için ilerleyen yıllarda durağımız Kenya- Serengeti’ yi ajandamıza ekledik.


      
        2 gün Pilanesberg ‘de kaldıktan sonra Cape Town’ a uçmak üzere havalimanına doğru yola çıkıyoruz . Cape Town yazısında görüşmek üzere…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder